Trump - Erdoğan Görüşmesinin Arka ve Ön Planı
Trump'ın adamları kendisine Başkan Erdoğan’ın İstanbul yerel seçim sonuçlarından memnun olmadığını iletti.
Engin CİVAN
Görüşmeye dair yorumları okudum ve izledim. Beklendiği gibi, takdir edenlerden çok eleştirenler vardı. Her zamanki gibi, eleştirenler yine dünyadan bihaber ve dünya gerçeklerinden kopuk...
Belki de salt muhalefet yapma hevesine ya da anlamsız bir tartışma (lagaluga) yaratma çabasına odaklanmış durumdalar. Donald Trump, 2017'de ilk kez başkanlığa seçildi. Bunu Türkiye'de ilk yazan ve öngören benim. Türkiye'de eğitimi kıt, yabancı dil bilmez medya esnafı çok; kehanetlerin biri bin para ama gerçekler çok farklı...
(Gönül isterdi ki, tahminlerinde yanılınca 'pardon' deme olgunluğunu gösterebilsinler.)
Peki, şimdi neden 2017'den söz ediyorum? Çünkü Amerikan sistemini biliyorum, toplumu okuyabiliyorum ve Trump'ı tanıyorum. Daha da önemlisi, Trump'ın Amerikan toplumunda neyi temsil ettiğini biliyorum.
Trump'ın ikinci defa seçilmesinin birinci nedeni, dünyadaki küreselleşme hareketinden dolayı kayıp yaşayan alt orta sınıftır. İkinci neden ise, Amerika'nın varoluşunun temel taşı olan özgür ve sınırsız girişim (free spirit, sky is the limit) felsefesinin Demokratlar tarafından Avrupa tipi Sosyal Devlet yapısına dönüştürülmesidir.
Bunun da ötesinde, Demokratlar, devlet aygıtına yüklenirken hem ekonomiyi altından kalkılmaz bir kamu borcu batağına düşürdüler hem de devleti, Amerika'yı Amerika yapan özel girişimcilerin açıktan ortağı yaptılar.
Günümüzde, teknoloji zengini ultra milyarderlerin Trump'ın etrafında toplanması bir rastlantı değildir. Tıpkı güçlü lider Vladimir Putin'in etrafında bir oligarklar grubu oluşması gibi, Trump'ın etrafında da benzer bir zümre bulunuyor.
Trump'ın Çıkış Reçetesi
Amerikan ekonomisi, dünyadaki refahın lokomotifidir. Almanya, Japonya, Güney Kore, Vietnam, Çin ve benzeri pek çok ülke, Amerika'ya mal satarak büyüdü ve büyümeye devam ediyor.
Bu, yerleşmiş bir sistemdir. Trump, New York'ta müteahhitlik yapmış bir iş insanı olarak, ticaretin dinamiklerini ve baskı mekanizmalarını iyi biliyor. Başkan olur olmaz da hemen tüm dünyaya yüksek gümrük vergileri uygulayarak bir ekonomik baskı başlattı. Tarifeleri, etkili bir ekonomik silaha dönüştürdü. İsviçre'den Japonya'ya, Almanya'dan Çin'e kadar tüm ülkeler büyük bir telaşla Beyaz Saray'ın kapısında kuyruk oldular. Sonuç olarak tüm ülkeler, ABD'de milyarlarca dolar yatırım sözü verdi ve ABD'den çılgınlar gibi alım yapmaya başladı.
Trump'ın kullandığı formül (ki bana göre aşırı basit ve yüzeyseldir), Türkiye ile ABD arasında büyük bir ticaret dengesi farkı olmadığından dolayı, Türkiye'ye nispeten düşük bir fatura çıkardı.
Sloganlardan Uzak Durarak Bakarsak...
THY'nin 225 uçak siparişi, bazı çevrelerce ABD'ye verilmiş bir taviz veya rüşvet olarak algılandı. 'Abi yürü yürü bitmiyor, Kuşlar kuşlar' eleştirileri altında inşa edilen İstanbul Havalimanı, İstanbul'u Doğu Akdeniz-Güney Avrupa aksında uluslararası bir 'Hub'a (merkeze) dönüştürünce THY'ye adeta 'Yürü ya kulum' tebliği yapıldı.
Zaten uçak satan yalnızca iki büyük şirket (Boeing ve Airbus) varken ve ihtiyaç da ortadayken, Türkiye, Boeing'den alacağı uçakların anonsunu yaparak hem diğer ülkelerle saf tuttu hem de bunu, Trump'ın anlayacağı dilden bir kaldıraç olarak kullandı. 225 uçak hemen alınmayacaktır; zaten kimsenin envanterinde böyle bir kapasite de bulunmamaktadır. Son teslimatın ancak 2037'de yapılması beklenmektedir. Uçak siparişi konusuna ufak bir not daha ekleyelim, bilgilendirme eksik kalmasın: Yıllarca Atatürk'ün koltuğunda bulunmuş, üstün ahlaklı, dürüst ve saygın politikacı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara'dan İstanbul'a yaptığı bir yürüyüş sırasında, Türkiye'nin en nadide hesap uzmanlarından biri olarak, Sabiha Gökçen Havalimanı'nın önünden geçerken, engin bilgisine dayanarak "Buraya uçak filan inmez" demişti.
Sabancı Ailesi'ne mensup bir girişimcinin sahibi olduğu Pegasus Havayolları (Pegasus Airlines) adında özel bir havayolu şirketi var. Pegasus, Sabiha Gökçen'i bir 'Hub' (merkez) olarak kullanıyor. Gözden kaçmış ve eleştiri konusu olmamış bir bilgiyi aktaralım: Pegasus, geçen sene (2024'te) Boeing'e 100 uçak siparişi verdi ve ilave 100 uçak için opsiyon (öncelikli satın alma hakkı) alarak kapora yatırdı. Bu bağlamda, Kılıçdaroğlu'nu eleştirmek doğru olmaz. Çünkü hesap uzmanlarının müfredatında 'dışsal pozitiflik' ve sinerji konsepti öğretilmiyor. Onlara öğretilen, kalan bakiyenin mevzuata uygun olup olmadığıdır. O mevzuatta, 'Bir (İstanbul) artı Bir (Sabiha Gökçen) eşittir Üç' gibi bir vizyon yer almıyor.
Konuşmanın Detayları...
Her Başkan, toplantıdan önce brifing alır. Bu brifingde, Trump'ın adamları kendisine Başkan Erdoğan’ın İstanbul yerel seçim sonuçlarından memnun olmadığını iletti. Trump, zaten bir önceki seçimi hileli bir şekilde kaybettiğini her platformda dile getiriyor. Bu iddialarını dile getirirken, Erdoğan brifinginde aldığı bilgiyi de kullandı. Oysa brifingi verenler, gerçeği çok iyi biliyor: Amerika'dan onlarca, AB'den yüzlerce gözlemci Türkiye'deki seçimlere katılıyor.
Türkiye'de sandık kurulundaki parti temsilcilerinin her biri zaten 'Panter Emel'in ta kendisidir. Dolayısıyla, Trump'ın yorumuna aşırı anlam yüklemeye gerek yoktur.
Gelelim "Badem ve Ceviz" Konusuna...
Hani, bazı 'kaşalot medya esnafının' büyük ümit bağladığı 'Z Kuşağı' diye bir toplumsal kesit var ya. Ellerindeki akıllı telefonlar en büyük silahlarıdır ve kullandıkları uygulamalarla haftada ortalama 40 saat (bir iş haftası eder) zaman geçiriyorlar. İşte, Z kuşağının akıllı telefonları ve uygulamalarıyla zengin ettiği Silikon Vadisi girişimcileri, Kaliforniya'daki diğer vadilere tam otomasyonlu ve sermaye yoğun tarım yatırımları yaptı. Bunun sonucunda Amerika, dünyanın en büyük ceviz ve badem üreticisi hâline geldi.
Fiyatta, Çin dâhil kimse Amerika ile rekabet edemez. Türkiye'nin badem ve cevizde maalesef böyle bir yatırımı yok. Fakat Antep fıstığında durum farklıdır; o kalite başka yerde yetişmiyor. Zaten bu durum, baklava fiyatlarından da bellidir. Etrafta dolaşan bazı tipler var. Bunlar, bor madeni üzerinden politika yaparak; rakamları, teknolojiyi ve diğer şartları göz ardı ederek bir şehir efsanesi yaratmışlardır. İlginçtir, aynı tipler 'Türk Tarımı' batıyor/battı söylemini de devreye sokan kişilerdir. Trump'la görüşmede badem ve ceviz konusunun kullanılmasıyla, hemen 'Türkiye koloni oldu,' 'tam bağımsız Türkiye' sloganları atıldı ve 'Türk tarımı battı' yorumları yapıldı.
Oysa Türk tarımında ceviz ve badem, kritik bir yer tutmaz. Rakamlara bakarsak; sulama alanları zirve yapmıştır, son 15 yılda tarım ürünleri ihracatı 300 milyar doları bulmuştur ve senede ortalama 20 milyar dolar değerinde tarım ürünü ihracatı yapılmaktadır. Tarımda sorun yok mu? Tabii ki var. Ancak bunlar badem ve cevizden kaynaklanmıyor. Süleyman Demirel döneminden bu yana sübsidiyonla yaşayan kesim şimdilerde hayatından pek memnun değil. "Artık kesin kâr yoktur; göçmenler olmasa hasat kalkmaz, Türkler yevmiyeyi beğenmiyor falan filan..."
Türkiye'nin Cumhurbaşkanı, jeopolitik açıdan en zorlu ve kritik bölgelerde yer alan bir ülkenin lideri olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin hak ettiği ve layık olduğu önem çerçevesinde Trump tarafından karşılanmıştır. Unutmamak gerekir ki, Türkiye bir süper güç değil fakat süper önemli bir ülkedir; Doğu-Batı dengesinin ibresidir. Türkiye'nin tarih ve coğrafyasından dolayı düşmanı çoktur; bunu en son Biden-Harris döneminde açıkça gördük.
Amerikan politikasında ve Demokratlar kanadında Türkiye düşmanlığı kuvvetlidir. O kanadın medya uzantıları (Türkiye'dekiler dâhil) her zaman muhalif kalmıştır. Son buluşma gayet başarılıdır. Türkiye, her zamanki gibi, 'İş Bitirme (Deal Making)' stratejisiyle çıkarlarını korumuştur.
Türkiye, Trump'ın en sevdiği üsluba aynen karşılık vermiştir: 'Kaşı sırtımı, kaşıyayım sırtını' (Scratch my back, I scratch your back).
- Gündem
- Türkiye
- ABD
- Amerika
- Dünya Haberleri
- Siyaset
- Engin Civan Yazıları
- Donald Trump
- Kemal Kılıçdaroğlu
- Recep Tayyip Erdoğan
- Trump
- Erdoğan