OnurAkayMedya/Gazete Cep

Liberal Sistem Neden Tek Adamları Doğuruyor?

Dünyada bir değişim var. İyiye mi gidiyor, kötüye mi, tartışılır. Biz o çukura düşmeyelim. Gelin genel hatlarıyla II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan ve adına "demokratik sistem" denilen siyasal sistemin nasıl çözülmeye/zayıflamaya başladığını inceleyelim.

01 Ara 2025 - 11:47 YAYINLANMA

Engin CİVAN

Çin’de Başkan Şi (Xi) Komünist Parti Kongresinde ömür boyu görevde kalma yetkisi aldı. Rusya’da Vladimir Putin yirmi yılı aşkın bir süredir tek adam. Hindistan’da Modi, benzer şekilde, uzun süredir iktidarda. Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan yıllardır sandıktan çıkıyor. Japonya’da, İmparatorluk makamı korunmasına rağmen, başbakanlar genellikle silik kaldı. Amerika’nın kurduğu sistemde ise 1945’ten bu yana partiler, özellikle de liberal eğilimli olanlar, iktidarda öne çıktı. Hatırlayanlar vardır. Tek adam, tek lider konusunu yıllardır yazıyorum.

Oval Ofis'teki Dalaş

Geçtiğimiz hafta Trump'ın Suudi Arabistan Veliaht Prensi Salman ile basın toplantısında yaşanan söz dalaşı, konuyu tekrar gündeme getirmeyi zorunlu kıldı. Trump’ın medyayla kavgası salt kişiliğinden ibaret değil. Ortada daha derin bir çatışma yatıyor. Ayrıca Türkiye’de fazla yankı uyandırmayan bir gelişme daha yaşandı: Geçtiğimiz günlerde Trump BBC ile mahkemelik oldu. Neden mi? BBC, seçimlerden önce Trump’la ilgili TV dizisini manipüle etmiş. BBC bütün dünyanın güvendiği haber kurumu. Belki de liberal medyanın baş tacı. Shakespeare’in dediği gibi, tacı giyen kurum temelinden sarsıldı. Bu olayın ardından iki en üst düzey yönetici istifa etti ve Trump bir milyar dolarlık tazminat davası açtı.

Olay Semboliktir

Bu olay semboliktir. Dünyada liberal bir sistem var: Ticari akışlar, para hareketleri, etik ve ahlak kurallarının dizaynı ile örülmüş bir sistem. İfade özgürlüğü, cinsel yönelim, inanç özgürlüğü gibi hassas konularda sistem liberaldir. Müesses sistemin algı ve yönlendirme aygıtı da liberal medyadır. Agresif ve aşina olduğumuz, kendinden emin bir tavırla bir kadın gazeteci, Trump’a Salman yanında otururken Kaşıkçı cinayetini soruyor. Trump çok sinirleniyor. Salman ABD’ye Yapay Zekâ altyapısına milyarlarca dolar yatırım yapmak için gelmiş. Böyle bir sorunun sırası mıydı? Trump’tan önce Joe Biden, Suudi Arabistan ile diyaloğu sıcak tutarken kimse Biden'ı bu konuda sıkıştırmıyordu. Ulusal yayın kuruluşu ABC’ye bağlı muhabirin ısrarı, kanalın Trump yönetimine karşı aldığı kurumsal tavrın bir yansıması. Nihayetinde, Beyaz Saray’daki bir muhabir, özgül ağırlığı bağlı olduğu medya kuruluşuyla sınırlı olsa da, tansiyonu yükseltmeyi başarıyor. Başta CNN gibi Trump karşıtı kanallar, ifade özgürlüğü ve haber verme hakkı adına olayı büyütüyor ve Trump’a saldırıyorlar. Unutmayalım ki, ABD’nin tek adam yönetimine geçmesi, dünyada bildiğimiz demokrasi modelinin zorlandığının da açık bir işaretidir.

Bazı Sayısal Gerçekler

ABD’de 908 zenginin toplam serveti yaklaşık 7 trilyon dolardır. Bu ölçek, Türkiye’nin milli gelirinin yedi katına denk geliyor. Bu zenginlerin tümü, Trump’ın etrafında birleşerek para güçlerini kullanıp siyasi bağış sistemi içinde Trump’ın seçilmesi için harcama yapıyor. Yollarına para döktüm misali... Trump seçimi kazanıyor. Peki, bu sisteme gerçekten demokrasi diyebilir miyiz? Dünyada bütün tek adamların etrafında ultra zengin bir grup var. Bu grup bir nevi yeni aristokrat sınıftır. Bu grup, yapısal değişimlerin demokratik yollarla gerçekleşemeyeceği görüşünde. Aksine dar bir zümre içinde alınan kararlarla çok daha hızlı hareket ve değişimin mümkün olduğunu düşünüyorlar. Bir anlamda 18. Yüzyıla tornistan eden bir rota.

Şimdiki demokratik sisteme baktığımızda tek adam, güçlü lider yapısına karşı çıkanların genelde bürokratik ve medyatik kökenli olduğunu görmekteyiz. Demokrasinin bürokrasiyi doğurduğu sarihtir. Sonuçta bürokratın durumdan vazife çıkarması, kendi kurumu dahil bütün kurumları ve dolayısıyla devlet aparatını sahiplenip kendini devletin ta kendisi sanması insanın doğasında var. Ne var ki, bürokrasi medya kadar sahnenin önünde değil, arkasında... Yerleşik medya çevresine gelince, kendi özgül ağırlığından bihaber olsa da, sanki ülkeyi kendisi yönetirmiş gibi egosu bulutların üzerine park etmiş vaziyette. Özellikle diplomalı cahillerde görünen bir ruh hali.

Devam Eden Tartışma

Dünyada genellikle seçimle iktidara gelen demokrasilere baktığımızda, oyun kurucular dışında, Türkiye gibi ülkelerde liberal duruşta olan partileri görmekteyiz. Sağda, merkezde, solda olan partilerin tümü demokrasi adı altında bazı konuları tabu sayıyor. İnsan hakları, ifade özgürlüğü ve cinsel yönelim gibi kavramlar hiçbir zaman eleştirilmiyor ve üzerinde tartışılmıyor. Bu konularda ağzını açanın "Faşist" damgası yemesi ve "ırkçı" olarak yaftalanması doğal bir refleks... Sonuç olarak kendi görüşünden başka görüş kabul etmeyen azınlık, aslında çoğunluğa tahakküm ediyor. Demokrasinin en temel tarifi çoğunluğun azınlığı ezmemesi olması gerekirken, günümüz dünyasında demokratik uygulama ters yüz edilmiştir. Azınlığın, ister marjinal olsun, ister LGBTQ+ olsun, ister din veya mezhep olsun, bir araya gelerek seslerini yükseltmesi ve bu sesin liberal medya üzerinden yürütülmesi çoğunluğu sindirmiştir. İşte bu nedenlerle sessiz çoğunluklar genellikle güçlü, sözünü esirgemeyen liderlerin ve tek adamların peşinden gitmektedir. Tek adam, su üstüne çıkamayan çoğunluk için adeta oksijen tüpü görevi görmektedir.

 Ekonomik Kalkınma Eleştirisi

Burada bir parantez açma gereği duyuyorum. Demokratik olmayan ülkelerde kurumların zayıfladığını, bu nedenle ekonomik kalkınma sağlanamayacağını yazan Daron Acemoğlu İktisadi Bilimler alanında Nobel Ödülünü aldı. Yazılan kitabın metodolojisinde büyük hatalar olduğunu söyleyenler de çıktı. Biz teknik konuları bir kenara bırakarak gerçek örneklere odaklanalım: Tek adam kimliğiyle Modi, Hindistan’ı son on beş yılda ihya etmiştir. Çin lideri Başkan Şi (Xi) keza öyle; Çin, süper güç olarak rüştünü ispat etti. Tarihsel örneklere bakıldığında bu tezi doğrulayan çok sayıda örnek de mevcuttur.

Yugoslavya’yı kalkındıran ve ayağa kaldıran tek adam Tito örneği de mevcuttur. Yahudi soykırımının tarihi yanlışını ve insafsızlığını soyutlarsak, batmış Almanya’yı süper güce çevirmiş bir Hitler var. Türkiye yakın tarihine bakarsak, "Kim daha çok icraat yaptı" siyasi tartışmalarında, Atatürk’ün tek adam liderliği döneminde 39 fabrika yapıldığı dile getirilmez mi? Özetle, ekonomik kalkınmanın ancak demokratik rejimlerde olacağı söylemi bir "Şehir Efsanesidir." 

Türkiye'de Durum

Mustafa Kemal Atatürk, on beş yıl Başkan ve tek adam olarak Cumhuriyeti yönetti. İnönü on iki yıl tek adam ve Başkan olarak iktidarda kaldı. II. Dünya Savaşı'nın galibi ABD ne zaman ki İnönü’ye talimat verdi ve tek parti rejiminden çok partili rejime geçildi, Türkiye istikrarı az, darbesi bol bir ülke oldu. Bir yanda kasaba siyasetçileri, öte yanda romantik politikacılar Türkiye’yi perişan etti. Ve bütün bunlar da demokrasi adına yaşandı. Çok partili rejime geçilmesinden bu yana, ünlü şair ve entelektüel Attila İlhan’ın söylediği "Basın Türk değildir" ifadesinden, 7. defa başbakan olduğunda Süleyman Demirel’in "Türkiye'de medya tek güçtür" söylemine gelinceye kadar geçen dönemde Türkiye ve kamuoyu demokrasi adına adeta uzaktan kumandalı bir robot gibi yönlendirildi.

Şimdi Türkiye’de 22 yıldır Erdoğan iktidarda. 1900’lerden 2000’li yıllara gelinceye kadar kök salmış bir medyanın (önce basın, sonra ilave TV, diziler ve sosyal medya) olarak algı ve manipülasyondan vazgeçmesi mümkün mü? Tabii ki o medyanın ekonomik rantlarından gönüllü vazgeçmesi söz konusu olamaz. O rant mekanizmasını yaratan sistem gönüllü olarak kendini fes etmez. Türkiye’deki medyanın ok dağarcığında daha çok zehirli ok var. Medyanın gücünü koruma mücadelesi kolay kolay bitmeyecektir. Dünyada büyük bir arayış ve akım kendini göstermektedir. Bugüne kadar bilinen ve liberal medya tarafından parlatılan "demokrasi tek alternatiftir" paradigması, çoğunluk tarafından sorgulanmaktadır.

Dünya değişiyor, Türkiye de ayak uydurmak zorunda. Atılan her oy bilinçli olmalı, beyni yıkanmış ellere ait olmamalıdır.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: