Sezen Cin Özdemir Röportajı
Efendim yepyeni bir söyleşi ile karşınızdayım. Çok uzun yıllardır tanıdığım, sevdiğim ve hayran olduğum bir sanatçı, bir anne, bir iş kadını, bir hoca...
Sezen Cin Özdemir...
Hoca diyorum zira yaklaşık 10 sene önce benim Üsküdar Musiki Cemiyeti 2. sınıf repertuvar hocamdı kendisi. Ve her derslerimiz bir konser gibi geçerdi. Fem-i muhsinağzı ile tam bir klasik üslup yorumcusu ve ışıl ışıl sesli bir hanımefendi. Aynı zamanda matrak, şen kahkahalı ve güler yüzlü.
E hadi başlıyorum. Tanıyalım bu hanımefendiyi...
Hocam sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Doğduğum ve ilk ses çıkarmaya başladığımdan beri şarkı söylüyorum. Ailemin kayda aldığı ilk şarkı, Eurovizyon şarkı yarışmasından kulağımda kalan Petrol şarkısını “aman diddol” telaffuzu ile okuyuşum iledir. Sanırım 2 yaşında oluyorum o yıllarda… Ailem Türk Müziği’ni çok severler; sık sık aile dostlarımızla buluşup meşk yapardık. İlkokul yıllarımda “Kumruları Dinledim” repertuvarımdaydı. Kimseye de söyletmezdim. İlkokulda üç arkadaşımla nakaratı ile düetler yaparak şov yapardık. Müzik her dönem mutlaka hayatımda oldu. Üsküdar Musiki Cemiyeti’nin kapısından 28 yıl önce girdim. İlk girdiğim yıllarda, sırasıyla ses sanatçısı, koro şefi, kurum yöneticisi oldum. 25 yaşında bu kurumda öğretim görevlisi oldum. TRT bünyesinde 2001 yılında yapılan ses yarışmasında Marmara Bölge ve Türkiye Birinciliği ödüllerim var. Güçlü jürilerden geçtiğim için bu ödüller hayatımda çok önemli yer taşır. Daha sonra TRT’nin akitli ses sanatçılığı sınavını kazandım. Kurumda çalışmaya başladığım için açıkçası tamamen bu yola gideceğimi zannetmiştim ki bir sene sonra akitli sanatçıların kurumla ilişiği kesildi ve ben İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir Planlama diplomam ile beyaz yakalı iş hayatıma başladım. Dünyada 180. yılını kutladığımız bir kozmetik firmasında departman müdürü olarak çalışıyorum. Dünya genelinde Türkçe&İngilizce yayımlanan Makam Müzik Dergisi’nin sanat yönetmenliğini yapıyorum. Ülkemizdeki müzikal çalışmaların dünyaya tanıtılmasına katkı sunuyoruz. 2016 yılında albüm yapma arzumu çocukluk arkadaşım Ozan Tügen ile paylaştım. 2019 Mayıs ayında Ozan ile albüm yolculuğumuza başlama kararı aldık. Bu zamandan beri de Babajim İstanbul ailesiyleyim. Evliyim, bir kızım var. Eşim, kızım ve ben üçümüz de Üsküdar Musiki Cemiyeti’ndeyiz.Memleketim Cide, Kastamonu. 7 yaşıma kadar Cide’de büyüdüm. 13 Haziran doğumlu, Haziran İkizler’iyim. Şu ana kadar olduğu gibi hayatımda müzik hep olsun istiyorum.
“TESCİLLİ BİR SESİM”
“2001‘de TRT’nin ses yarışmasına katıldım ve sırasıyla bölge ve Türkiye birincilikleri alarak sesimi tescilledim.”
Müzik hayatınız nasıl başladı ve nasıl evirildi, gelişti?
Aile içinde başladı diyebilirim. İlk halk önünde sahneye, 5 yaşında “Anneler Günü” gösterisinde solo performans ile çıktım. 7 yaşında İstanbul’a taşındık. Ailem müzik eğitimi nasıl alabilirim diye arayışa girdi. Üsküdar’da oturuyorduk. Üsküdar Musiki Cemiyeti 14 yaşında alım yapıyordu ve ben de 14 yaşında Üsküdar Musiki Cemiyeti’nin kapısından girdim. Giriş o giriş… Meşk usulüyle eser geçiyorduk. Melodik hafıza ve yorum-tavır için daha iyi bir kurum var olamaz… Sonra İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Müziği Nazariyatı Bölümü’nü de bitirdim. Burada da çok yoğun solfej ve nazariyat eğitimi aldım. Kurumun birbirinden değerli hocalarından feyz aldım. 2001‘de TRT’nin ses yarışmasına katıldım ve sırasıyla bölge ve Türkiye birincilikleri alarak sesimi tescilledim.
Üsküdar Musiki Cemiyeti’nin hayatınızdaki yeri ve önemi hakkında konuşabilir miyiz biraz?
Türk Müziği hayatımda hep vardı ama çok klasiklere girmeden son dönem şarkıları vardı repertuvarımda, 14 yaşımda cemiyete girdim ve ilk ders “Ne Doğan Güne Hükmüm Geçer” şarkısını kalabalık ve güçlü saz heyetiyle geçtiğim anki duygu yükümü ve kuruma bağlanış anımı hala unutmam… Sonra 2001’de yarışma birinciliğimden sonra, 2002 yılında sırasıyla Usul, Nazariyat hocalığı yaptım. Repertuvar derslerine de yardımcı hoca olarak giriyordum. 2005 yılında da koro şefi olarak B sınıfını yönetmeye başladım. 2015 yılında ise sınav ve yaş sınırı olmaksızın katılımcıların yer aldığı “Üsküdar Musiki Gönüllüleri” Korosu’nu kuruduk. O koronun da şefliğini üstlendim. Aynı zamanda kurumda yönetici olarak çalışıyorum. Yüz yıldan fazla zamandır var olan bu değerli kurumda aldığım her görev beni çok gururlandırıyor.
Sizi daha önce de sanat, proje, saygı albümlerinde de gördük. O çalışmalardan bahsedebilir misiniz lütfen?
2003 yılında Amir Ateş hocamın eserlerinden oluşan Eylül Akşamları albümünde “Eylül Akşamları”, “Geceler Derdime Derman Olmuyor” ve “Bir Masal Yağmuru” şarkılarını seslendirdim. 2018’de de cemiyetimizin 100. Yıl albümünde Amir Ateş hocamın “Üsküdar’ın Güzelliği”, AlaaddinPakyüz hocamın ise 4 ayrı eserini “Gönülde Aşk Denen”, “O Güzel Günlerimiz”, “Sen Yokken De Varsın”,” Soluksuz Kaldığım O Gecelerde” okudum.
“Yüz yıldan fazla zamandır var olan bu değerli kurumda aldığım her görev beni çok gururlandırıyor.
Gelelim “Kızıl Gonca” ya... Ben çok heyecanlandım duyunca. Siz de o süreci ve heyecanınızı paylaşır mısınız bizimle? Nasıl ortaya çıktı?
Biz de çok heyecanlandık. Üretim esnası ayrı heyecanlıydı ama sunum ve yayımlanma sürecinde daha tarifsiz bir heyecan oluyor. İlk baştan anlatayım… 2015’e kadar devlet çatısı altında, onların yönettiği tarzda müzik yapmayı hayal etmiştim fakat öyle bir an geldi ki artık bunu hayal etmenin ve zaman kaybetmenin en çok benden aldığını farkettiğimde sevgili dostum Ozan Tügen’i aradım. 2016’da aslında bir araya geldik ama o zamanın koşullarında düzenlemeleri Ozan yapacaktı ama devamında bir dağıtım şirketi ile anlaşmamız gerekecekti. Bu arada Ozan, Babajim İstanbul’un yönetimine geçince, 2019 Mayıs ayında yolumuza girdik. İlk önce “tek tek mi çıksak?” dedik. Ama 3 şarkı ile çıkmak daha cazip geldi.
“Kızıl Gonca” albümünü anlatır mısınız?
Yolumuza girmeye karar verince önce Sezen Aksu şarkılarına gittik, ne olabilir diye… Benim 90’ların sonunda sahnede okuduğum, Türk Müziği sazlarıyla da çok uyumlu olan “Tutuklu”, çok da okunmamış oluşu da hoşumuza gitti ve ilk onu bitirdik. Sonra Avni Anıl şarkılarına odaklandık. “Günbegün Yaşanan O Hatırayı” şarkısında karar kıldık ve izinlerini aldık. Ve “Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın “için de Amir Hocam ile konuştuk. Stüdyo süreçlerini tamamladık.
Evet “Tutuklu”... Hepsi harika şarkılar ama Sezen Aksu severler ve şarkılarına bayılanlar olarak bir ayrı düştük bu şarkıya. En çok merak ettiğim kısım. Nasıl oldu bu süreç lütfen anlatın. Sezen Hanım’dan şarkı nasıl alındı. Siz nasıl içselleştirdiniz. Okuma hazırlıkları nasıldı? Ve bir diğer “SEZEN” olarak acaba şarkı size nasıl tesir etti.
Ozan sayesinde oldu. O yürüttü o aşamayı. 2019 yazında şarkının yasal işlemlerini bitirmiştik. Şarkı repertuvarımda ve ruhumda işliydi zaten. Ozan’ın düzenlemesi ve renk saz olarak kemençeyi tasarlaması daha da duyguyu yükseltti.
"Şarkı “talihe boş yere çatmak olmaz ki” diyordu; tam da bugünlerde bize tavsiye verir nitelikte…”
Gelelim klibe... Babajım İstanbul prodüktörlüğünde gerçekleşti. Klip süreçlerini dinleyelim biraz da. Sufi temalarda işlenmiş ve alt mesajları olan bir klip. Detayları alabilir miyiz?
İlk klibimizi “Günbegün Yaşanan O Hatırayı” şarkısına çektik. Şarkı “talihe boş yere çatmak olmaz ki” diyordu; tam da bugünlerde bize tavsiye verir nitelikte… Hakee ve Hasan Çetin klibin senaryosunu yazdılar. Klipte sanatçıların pandemi dolayısıyla seyircisizliğinden bahsediyor ama müzik yapmaya da devam ediyoruz, hatta neşemizi dahi koruyoruz.
İkinci klibi çekerken Parlakgöz Prodüksiyon ile masaya oturduk. Bu klibi Sevgililer Günü için dinleyenlerimize hediye edelim dedik ve yönetmenimiz Kayhan Başoğlu sadece kadın-erkek değil tüm sevdalara dokunacağımız bir senaryo sundu ve çok hoşumuza gitti.
“Türk Müziği modern düzenleme istiyor.” “Türk Müziği ana üslubu koruma konusunu da miras olarak görüyorum. Öğrencilerimden, gençlerden, müzik aşıklarından da bunu bekliyorum.”
Türkiye’de müzik sektörüne dair yorumlarınızı çok merak ediyorum.Ayrıca bir Türk Sanat Müziği sanatçısı olarak Türk Müziğine dair konuşmak isterim sizinle.
Müzik sektörü öngörülemez şekilde hızlı değişip akıyor. Tüketim çok hızlı, çünkü üretim de artık daha kolay, dinleyiciye daha hızlı ulaşılabiliyor.
Türk Müziği’ni değerlendirecek olursak, eserler modern düzenleme istiyor. Çok fazla beste üretimi var ama yeni eserler maalesef dinleyiciye ulaşamıyor. Geçen gün bir düşündüm ki, belki de geniş kitlelere ulaşmış son Türk Müziği şarkısı Güz Gülleri… Neredeyse 20 yıl önce… Modern düzenlemelerle öz müziğimizi yeni nesillere aktarmayı hedefliyoruz biz. Biliyoruz, herkesin kulağında öncelikli Türk Müziği var. Bunu da güncel düzenlemelerle devam ettirmeliyiz.
Bu güzel ses, yılların yorumcusu önümüzdeki dönemlerde ne yapacak? Plan ve projeler hakkında konuşmak isterim. Ve son sözünüzü yıllardır dokunduğunuz öğrencilerinize, gençlere ve müzik aşıklarına tavsiyeler ile dinleyelim...
Biz bir yola girdik. Bu yolda devam etmek istiyoruz. Repertuvarımızı şekillendirmeye devam ediyoruz. Konserler açılınca yine konserler de veririz. Onun tadı da ne başkadır…
Sen de iyi bilirsin ki, öğrencilerimden hep önce kendi tınılarını keşfetmelerini, kendilerini bulmalarını ve bunu da duygularıyla harmanlayıp ama ana Türk Müziği yorumumuzu da korumalarını beklerim. Üslup, taklitle başlar, aslında biz de meşk üslubuyla bizi taklit edin deriz, ama belli bir süre sonra da ayrışmak için, kendileşmeli solist. Türk Müziği ana üslubu koruma konusunu da miras olarak görüyorum. Öğrencilerimden, gençlerden, müzik aşıklarından da bunu bekliyorum.
Evet bu dokunuş ve çabanıza bizzat şahidim. Münir Nurettin Selçuk ve Yahya Kemal Beyatlı eseri “Çepçevre Bahar İçinde” şarkısı için az uğraşmamıştınız benimle.
Hocam ağzınıza sağlık. Her şeyden öte teklifimi kabul edip, sorularıma içtenlikle yanıt verdiğiniz için çok memnun oldum. Sizinle konuşmak ve çalışmalarınızı dinlemek, hayata bakışınızı, varlığınızı ve sanatçı kişiliğinizi dinlemek bir zevkti. “Kızıl Gonca” albümü için şans diliyorum. Ve başta siz olmak üzere tüm emeği geçenleri kutluyorum.