İki haftalık lohusa bir kadın olarak çok duygusal bir süreç geçirmekteyim. Birçok kişi fare yapışkanı dökülen kartona bulanmış, neredeyse ölmek üzere iken kurtarılan yavru kedinin uçuş gönüllüsü bulunarak Amerika’ya gelişi hikâyemizden haberdar. Televizyon ve gazetelere mağduriyeti konu olan adını Zuhal koyduğumuz bu minik kıza anne baba oluşumuzun duygu ve hikâyesini bir de benden duyun isterim.

Zuhal’i ilk gördüğümde onu kalbime düşüren, çaresiz miyavlaması ve bakışları oldu. Annelik illa doğurmak değildir. Çocuk bazen rahme değil de kalbe düşer ve rahim ağzından değil, kalpten doğurulur. İşte bu minik yavru Zuhal tam tamına 29 Ağustos’ta Haytap’ın sosyal medya paylaşımıyla kalbime düştü. Böylelikle kalbimden hamileliğim başlamış oldu. Onu bir ay on iki gün boyunca kalbimde taşıdım ve 10 Ekim 2022’de kalbimden doğurdum. Karnımda değil, kalbimde büyüttüm onu. Zuhal’in kalbiyolojik annesiyim.

Haytap’ın İstanbul temsilcisi Zuhal Arslan’la iletişime geçmemle, yavru Osmaniye’de klinik tedavisi biter bitmez nakil aracı ile önce Bursa’ya, oradan da İstanbul’a getirildi. Hiç vakit kaybetmedim ve senelerdir kız kardeşi Sevil Gülşen’le buldukları uçuş gönüllüleri aracılığıyla Amerika ve Kanada’ya kedi, köpeklerin uçuşunu sağlayarak onları yeni ailelerine kavuşturan Amerika’daki güzel arkadaşım Serpil Gülşen’e konuyu ilettim.

Bana “O kedi buraya gelecek, o kadar!” dedi ve harbiden de dediğini yaptı! Gülşen kardeşler, bir kurtarma projesi olan bu işe yıllardır gönül vermiş, canla başla sayısız hayvanın ülkeler arası uçuşlarını organize ederek hayatlarının kurtulmalarına vesile olmuş kişilerdir. Kurtardıkları canları, resmi tüm prosedürlerini tamamlayıp havaalanında uçuş gönüllülerine teslim ederek yeni hayatlarına uğurlayan bu iki kız kardeşin yakın gelecekteki planları, bir dernek kurabilmek ve barınak açarak mağdur ve sahipsiz tüm canlara sevgili, saygılı, sağlıklı, sıcak ve tok bir çatı sağlamak. Ne ticarete ne ajitasyona dayalı samimi amaçları, bu çocukları iyi ve güvenli şartlarda barındırmak, iyi ve güvenli şartlarda yuvalandırmak. Minik bebeğim Zuhal’in ta Osmaniye’den Amerika’ya gelişindeki zorlu sürecin doğum sancılı tanığı olarak bundan sonra her seyahatimde uçuş gönüllüsü olacağıma dair kendilerine söz verdim. Çok kıymetli bir görevmiş. Yaşadım. Hissederek öğrendim. Bu, bir evlâtla ananın kavuşmasına vesile olma şerefidir. Minik Zuhal’le seyahat ederek onu bize getiren çok muhterem ve donanımına hayran kaldığım uçuş gönüllüsü Şennur Fahrali Hanımefendi’ye bir ömür boyu müteşekkirim.

Evlât edindiğimiz yavrunun adını kendisinden esinlendiğimiz İstanbul temsilcisi Zuhal Hanım’la geçen yıl Türkiye’ye gelip giriş ücreti yerine bir paket kedi veya köpek maması olarak organize edilerek Haytap’a bağışladığımız iki gece üst üste Mecidiyeköy’deki Oda Tiyatrosu’nda yaptığım müzikli stand-up gösterimde tanışmıştık. Toplanan mamalar Haytap’ın yolladığı büyük bir kamyona yüklenerek sokak hayvanlarına dağıtılmak üzere teslim edilmişti. Adıma takdim edilerek onurlandırıldığım teşekkür belgesini geceye katkıda bulunan tüm izleyiciler adına aldım. Çapıma göre naçizane bu kadarını yapabildiğim küçük bir hayr işiydi ve sanırım o iki gecenin büyük hayr duası bugün Zuhal kedinin bizim evlâdımız olmasına vesile oldu. Kalbime düştüğü ilk anından itibaren “Allah’ım, lütfen onu bize yazmış ol. Dilerim bu sessiz kulunu bize emanet edersin.” diye günlerce dua ettim.

Zuhal Hanım, uçuş gönüllüsü bulunana kadar evinde misafir ettiği pisiciğin videosuyla fotoğrafını yolladığı gün arabamı kenara çekip ağlayarak izledim. Kalbim gerçekten hamileydi. Ve ultrasonda bebeğimin fotoğrafını görmüştüm. Doğum yapmasına sayılı gün kalmış hamile bir kadındım. Hem de o kadar gerçekten hamileydim ki hormonlarım tavan yapmış, olur olmaz anlarda duygusallaşıp ağlıyordum. Eşim Oğuz birebir şahidimdir. Ne ben bozacıyım ne de Oğuz şıracı; paylaştığım bu duygular o kadar doğru.

Doğumun gerçekleşeceği gün, yani uçuş günü geldiğinde uçağın kalkışından inişine kadar anı anına rotasında takip ettik. Bu anların hepsi doğum sancımdı. Onu karşılamaya gitmek için yedi saate yakın yol gittik. Bu süreç de kramplarımdı. Washington DC’deki Dulles Havaalanı doğum yaptığım hastahanedir. Uçak tam saatinde inse de bir saati bulan çıkışlarını beklerken heyecandan ölecektim. Çıkışlarını bekleyişim ise suyumun gelişiydi.

Tüm süreçte elimi bırakmayan, alnımın ve kalbimin terini silen, “Ha gayret!”, “Nefes al, nefes ver!”, “Ikın!” diyerek yavrumun sağlıklı bir şekilde doğumunu gerçekleştiren üç güzel melek ebe Serpil ve Sevil Gülşen kardeşlerle Şennur Fahrali’nin hakkı ödenmez. Doğurmuştum. Yavrumu, uçuş gönüllüsü Şennur Hanımefendi’nin elinden ağlayarak alıp kucakladım. Kalbim yerinden çıkacaktı. Bu kavuşturmanın şeref duygusunu kendisinin ağzından duyduğumda çok etkilendim. Onu kucağıma verirken durmadan teşekkür ediyordum. “Teşekkür edilecek bir şey yok. Benim için şerefti.” sözünü asla unutmayacağım.

Minik Zuhal’in Osmaniye’den Bursa’ya, Bursa’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Washington DC’ye, Washington DC’den de South Carolina eyaletindeki Myrtle Beach’e gelişinin tam hikâyesini kıymetli dostum Onur Akay OnurAkayMedya’da haber yaptığı gibi, Posta Gazetesi ve Önce Vatan Gazetesi’nde de yer aldığı üzere bir de ben tekrar etmiş olmayayım diye haber detaylarını yazarak kimseyi sıkmak istemiyorum. Bilmeyenler, OnurAkayMedya’da ve Posta Gazetesi’nin internet sitesinde haberi ve 31 Ekim tarihli Önce Vatan Gazetesi’nde Kıvanç Terzioğlu’nun kalemiyle söyleşiyi tüm detayıyla okuyabilirler. Meşakkatli süreçle ilgili yazılan haberlerinde en sempatik kısım ise, mağdur haline çok üzüldüğünü belirten Dilan Çıtak Tatlıses ablasına minik Zuhal’in öpücüklerini yollaması oldu.

Geçtiğimiz sene Ağustos ayında yirmi yaşındaki gri tekirim Asena’yı kaybettim. Son yıllardaki tek sıkıntısı yaşlılığı ve diyabetiydi. Periyodik aşı ve kontrolleri dışında veterinere götürülme ihtiyacı olmadı. Yaşlılığı nedeniyle vefat etti. Son anına kadar yanındaydım. Sakin, huzurlu ve acısız bir şekilde üç miyavla veda etti. Son miyavında bana elini uzatışını da hiç unutmayacağım. Bizi bırakacağını son gecenin sabahı anlamıştım. Hepimize ayrı ayrı veda etti. Bilinçli bir hazırlanıştı ve gitti. Bilenler bilir ki Asena hayatımın en özel varlığıydı. Yerini ne bir canlı ne bir madde alabilir. Tüm dünya bir yana, o bir yanaydı. Ki, vefatının akşamı kan şekerim üzüntüden yedi yüze çıkmıştı. Asena benim kalbimdi. Gidişinin üçüncü gününde hastahanelik oldum. İki gün boyunca kan şekerimi düzene sokmaya çalışırlarken bir de üstüne doktorun gözü önünde kalp krizi geçirip yoğun bakıma alındım. Basbayağı ardından ölümden dönmüştüm. Vedası yaktı, kavurdu. Uzun ve güzel yaşadığı için acı çekmiyorum ama onu çok özlüyorum. Çok sevdi, çok sevildi. Gideli bir yılı geçti. Ardından bir kedi arayışım olmadı. Zuhal bize yazılmış bir bebek. Ben onu aramadım. Onu bize Allah verdi. Zuhal, Asena’nın yerine gelmedi. Asena kalbimdi ve gidişiyle kalbim tekledi. Şimdi Zuhal bir nevi pil oldu. Sanki kalbime takılan stent görevini üstlendi gibi. Onu çok seviyorum. Harika bir enerjisi var ve ilginç bir şekilde Asena gibi o da konuşuyor. Mesela Cafer konuşmaz, miyavlar. E, doğal olarak Cıva kızımız da havlıyor! Asena çok konuşurdu. Hep bir şeyler anlatırdı. Zuhal de öyle. Konuşuyor.

Minik Zuhal’e ben anne olurken eşim Oğuz da baba oldu. Tüm süreçte “Kızım gelebilecek mi?” diye kıvranırken Oğuz “Kızımız o!” diyerek benim’i bizim olarak düzeltmişti. Çok duygulanmıştım. O da baba oluyordu. Benden sıra gelip de Zuhal’i kucağına ancak alabildiğinde “1999 depreminde CNN’de vatanımdaki çoluk çocuğun çığlığını duyduğumda, teknolojinin dışında insanların kurtarma için uğraş ve çaba içerisinde olduklarını görünce kendime benim de orada olmam gerektiğini söylemiştim. Onca acil kurtarma eğitimini demek ki bir şeyler için almıştım. ‘O zaman, bu zaman!’ deyip oradaki insanlara bir nebze olsun faydam olabilmesi için elimden gelen çabayı göstererek on iki kişilik ekibimle Türkiye’ye deprem bölgesine gittim. Zuhal’in de fare yapışkanına bulanmış halde çığlık seslerini duyduğumda gözümün önüne o insanların yardım çağırışları geldi. Zuhal’in gerçekten oradan alınıp buraya getirilebileceğini belki birçok insan tahmin etmeyebilirdi ama bu dünyada insanın isteyip de yapamayacağı bir şey yok! Yeter ki hedefe ulaşmak için her yol denensin. Yapan başarır. Bu süreçte doksan dokuz depreminde verdiğim uğraşıların aynısını Ülkü’de gördüm. Kapımız da, gönlümüz de bu tarz şeylere her zaman açık. Sonuç itibarıyla çocuğumuz buraya geldi. Çıtı pıtı bir şey. Çok sevimli, çok sevilgen bir çocuk; insanın yiyesi geliyor. Allah’ın verdiği onurlu bir görevi daha üstlenmekten ve bu çocuğa baba seçilmekten onur duyuyorum.” diyerek duygularını dile getirince ne kadar doğru bir insanla evli olduğumu bir kez daha anlayıp kocamı yüreğinden öptüm.

Zuhal kedicik artık bizimle. Mutlu ve huzurlu. Bu süreçte emeği geçen her bir kişiye sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Anne baba olmamız için tüm gayretleriyle uğraştılar. Onu emanet etmek için bizi seçen Allah’ıma da sonsuz müteşekkirim. İyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta emanetini koruyup gözeteceğime dair söz veriyorum. Yeniden anneyim. Cafer oğluma ve Cıva kızıma kardeş geldi. Çok mutluyum. Çok mutluyuz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.