Paris' te, kaldığımız evin adresini bulmamıza yardım eden adamla, kafede buluşacağız. Evden çıkmadan önce Nevres, "Karnaval kostümleri giyen, yüzüne canavar maskesi takan adamı nasıl tanıyacağız? O da bizi tanıyamaz," dedi. "Ama isimlerimizi biliyoruz...
Adamın adı Alexandre," dedim. Nevres, "anosmu ettireceğiz? " dedi. Yeşil kalemle kağıda ismini yazdı, "Kafede gördüğümüz her adama bu yazıyı göstereceğim," gülmekten çevap veremedim. Kafeye girer girmez ne görelim, canavar maskeli adam karşımızda oturuyordu. Demek ki o da bu yöntemi bulmuş. Nevres elinde tuttuğu kağıdı gösterince adam yüzündeki maskeyi çıkardı. Koyu mavi gözleri, anlına dökülen kırçıl saçları, dikkat çekiciydi. Yarım bir gülümseyişle ayağa kalktı, tokalaştık. Masadaki yerimizi aldık. Hatır sorma faslı bittikten sonra, kahvelerimiz geldi ve sohbet başladı: "Madam isminiz ilginç, ne anlama geldiğini araştırırken, başka bilgilere ulaştım. İzmir'in Kordonboyu'nda Yunana ilk kurşunu sıkan, Türk direnişini başlatan Yazar Hasan Tahsin, kayıtlardaki adının ise Osman Nevres olduğunu öğrendim. Aileniz size erkek ismi verdiğine göre misyonunuz doğduğunuz an belirlenmiş olmalı. Yazar olmanızı, kahraman olmanızı istemiş olabilirler mi acaba? Sizden ayrıldıktan sonra bir romanınızı aldım sabaha kadar okudum. Siz, EMILE ZOLA' ya benziyorsunuz. Öyle reklamlarla şişirilmiş yazarlardan olmadığınız anlaşılıyor. Yazmaktan korkmuyor musunuz?"
"Korkmuyorum."
"İçinde bulunduğumuz alaca karanlığın ötesinde maske takarak dolaşanları, katliamları, ihaneti, hileyi, çileyi, ruhsal bunalımları yazmak korkutmadığına göre cesursunuz."
"Bunları araştırmak ve yazmak tarihçilerin, edebiyatçıların, psikologların en büyük tutkusudur. Ölümler, zulümler insanlara bilgi bırakır. Yazar Alp'lere tırmanmaya çalışan bir dağcı gibi olmalıdır. Uykusuz gecelerde acıyı, yorgunluğu, kendine Tanrı yapan kişidir yazar. Kötü olup iyi görünmeye çalışanlar için edebiyat tekin bir meslek değildir. Korkarak asıl yazılması gerekenleri ıskalayıp değersiz kitaplar yazmak akıllıca olmadığı gibi zararlı bir davranıştır."
" Yıllardır içimde yazarlara karşı öfke ve nefret vardı. Çünkü bir yazar, sevgilimi benden aldı... Paris'e yüksek lisans için gelen bir Türk kızını sevmiştim. Adı Balca' ydı, İzmir de Üniversitesinde okurken kendinden 20 yaş büyük bir yazara aşık olmuş, ailesi, Balca' yı bu yazardan uzaklaştırmak için göndermiş Paris'e. Dürüst kızdı, bunları benden saklamadı. Aşk acısından kurtulmasına yardım etmek isterken onu sevdim. 'İnsan acı çekerken birine yaslanmak ister, yaslan bana Balca' dedim. Yaslandı ama hep üç kişilik bir aşk yaşadık. Her zaman aramızda o yazarın gölgesi vardı. Ben mimarım, hayata T cetveli gibi bakarım. Rakibim olan yazar, cevizin içini yemiş kabuğunda gezen biriydi. Üstelik duygu adamı, sanat adamıydı. Cesurdu, yürekliydi, yurtseverdi. Yani, Balca'nın kahramanıydı. Gerçi benden yakışıklı değildi, üstelik yaşlıydı ama kadınların istediği her şey onda vardı. İyi bir roman yazarıydı. Onun gibi yazarlar öldüklerinde yeniden doğarlar. Anlıyor musunuz beni? Hayat ne garip, yolda rastladığım roman yazarına yardım etmek, sonra ona dostummuş gibi yaralarımı göstermek, benim yapacağım bir şey değil. Ben mi sizin peşinize düştüm ya da sizin çekim gücünüz mü fazla bilmiyorum, Madam... Sizden ayrıldıktan sonra bir romanınızı aldım. Bin yıl geçse de o romanınız okunur. Bu nedenle size, hayatımı anlatmak istedim. Lütfen beni dinleyiniz... Eğer benim hayatımı yazarsanız, bu roman filmlere konu olur... Yaşadıklarım, benimle birlikte mezara gömülmeycek kadar önemli... Beni anlıyorsunuz değil mi? "
Nevres, Paris'e romantik bir aşk romanı yazmak için gelmişti. Kime niyet kime kısmet derler ya hani... Adamın, hayat hikayesi çok ilginçti. Masa başında yazılacak pembe dizi aşklardan değildi. Tam da
YÜREĞİM ÜŞÜYOR ismine yakışır bir hikayeydi. Nevres daha önce yazdıklarını sildi, Alexandre'nın hayatını yazdı. Ve bu eşsiz eseri Türk halkına armağan etti. Gençlerin, annelerin mutlaka okumaları gereken bir roman…
Bundan sonraki yazımda YÜREĞİM ÜŞÜYOR romanından kesitler aktaracağım.