Ülkemiz ancak karabasanlarda yüz yüze geldiğimiz bir felakete sahne oldu. Üst üste gelen acı verici olaylar yansıdı ekranlara, iletişim araçlarına. Doğal afetler ve deprem korkusu uzun yıllardır korku portföyümüzde saklıydı ama bu kez çok farklı bir deprem bizleri şaşırttı.

Felaket filmleri seyrederken bazen canlıların karşılaştıkları acılara, korkulara, zor koşullara karşı neden bu kadar direndiklerini merak ederim. Aslında kendini bırakıp ölmek, çekilen yoksunluklardan kurtulmak daha kolaymış gibi gelir öyle zamanlarda ama canlılar yine de yaşamayı seçer. Bulutların arasından azıcık da olsa kendini gösteren güneş, umursamazlıkla bile olsa yapılan küçük bir yardım yaşama arzusunu yeniler, devam edebilme gücü verir.

Yalnız filmlerde değil global medyada da her gün izlemeye dayanamadığımız ama kişisel olarak aciz kaldığımız şeyler izliyoruz. İzlerken bunların başımıza hiç gelmeyeceğini sanırız. Korksak bile felaketlerin bize bu denli yaklaşmayacağını umut ederiz.

Daha geçen hafta kışın bu yıl daha şefkatli davranacağını düşünüyorduk. Doğu illerimizde kış daha sertti ama insanlar kendilerine göre kışa hazırlıklıydı. Evleri vardı, kısıtlı da olsa sıcak çorbalarını ailecek içecek kadar erzakları vardı. En önemlisi planları, umutları vardı. Kimisi yeni kanuna göre emeklilik düşleri kuruyordu. Nişan, düğün hazırlıkları yapanlar vardı. Evin kedisi akşamları sıcak bir kucakta kıvrılmış uyuyordu. Bir yaşamları, oluşturmaya çalıştıkları bir gelecekleri vardı.

Önce kış sert yüzünü göstermeye başladı. Hem de uyarı yapmadan... Güneşli günlerden karanlık ve soğuk günlere geçiverdik. Ülkemizin doğu bölgelerinde soğuk ve kar doğal bir afete dönüşürken İstanbul'da da dişlerini gösterdi. Kartopu oynamak, romantik geziler eğer sonrasında sığınacak sıcak bir yeriniz, kalın giysileriniz varsa ve karnınız toksa yaşanası anlardır. Ama yuva diye bildiğiniz yer sokaklarsa ve kışın karşısına aç karnına, uygun olmayan giysilerle çıktınızsa ancak bir mucize kurtarabilir sizi.

Doğal afetlerin, savaşların, ekonomik yıkımların beklenmedik anlarda geldiğine hepimiz tanık olmaktayız. Bu kez de öyle oldu... Felaket yaşayanları en savunmasız anlarında uykuda yakaladı. Savunma şansı bile vermedi. Soğuk, sağanak yağmur, kar yalnızca göçük altında kalanları değil kendini dışarı atabilenleri de yok edebilecek güçteydi. Yer, gök el ele verip saldırdı.

Diğer zamanlarda bir yerde felaket olunca tüm ülkeden, dünyadan destek gelirdi. Bu kez felaket tek bir yerde değil onlarca yerde birden saldırdı. Bu boyutta bir afete hazırlıklı değildik, kimse böyle bir şey beklemiyordu. Ekip ve ekipman organizesi zamanında gerçekleşemedi. Yalnızca göçük altındakiler değil asıl toprak üstündekiler cehennemi yaşadı sonraki saatlerde. Sevdikleriniz toprak altında ve hala umudunuz var ama beklediğiniz yardım gelemiyor. Bu yürekler sadece o anlarda değil ömür boyu sönmeyen ateşlerde yanamaya devam eder. Belki de zamanında gelebilen uygun yardımlarla karşılaşsalardı kurtulabilirlerdi.

Bu ilk çemberin dışında kalanlara gelince bazen umutsuzlukla, bazı alacakaranlıklarla yetinmek zorunda olduğumuzu sanırız. Kabullenme, kanıksama bizi ele geçirir. En büyük düşmanımız olan korkuyu kanıksamakla perdeleriz. Korkudan korkmak günümüz insanının en büyük karabasanı olma yolundadır. Korku bizi felç eder ve gerekeni yapamayacak kadar işlevsizleştirir, durağanlaştırır.

Korkunun karşıtı bilgidir. Örgütlü bilgi temelli önlemler, yetkin kadrolardır. Yine bilgi temelli donanımlar gerekli. Korkmayı hatta yas tutmayı bir yana bırakarak hazırlanmalıyız. Bu başımıza gelenler ilk değil ama sonuncu da değil. Doğayı, dünyayı savurganca incittik. Dünyanın bizlerle iş birliği içinde olmasını ümit etmek fazla iyimserlik olur. Her şeye hazırlıklı olmalıyız.

Bazı sorunlara karşı koyabilmek için bazı donanımlar gerekir. Eğer çölü geçmeye niyetliyseniz yanınızda yeterli su bulunmalıdır. Aksi halde çöl sizi yok eder... Ya da mucizevî bir yardım almalısınız. Bu durum kaçınılmaz gibi görünse de ülke çapında alınan önlemlerle en azından hafifletilebilir. Yönetim en savunmasız kesiminden başlayarak sosyal ve ekonomik önlemlerini saptayıp hemen uygulamaya koymalıdır. Aksi halde toplumun tabanında yer alan temel parça krizin dişlileri arasında öğütülür.

Bu sıralarda olan değişimler kalıcı hasarlar vermeden harekete geçmeli, toplumsal özümüzü vurdumduymazca kaderin ellerine terk etmemeliyiz. Toplumsal katmanlar eğer zor durumda olan diğer parçalarını ve onların sorunlarını çözmekte gecikmeye, dışlamaya devam ederlerse yakın bir gelecekte tüm katmanlar çökebilir. Evren verdiği şansları her zaman yinelemez.

Geç olmadan yoksunluk acısı çeken insanlarımıza kalıcı yardım yöntemleri oluşturmalı, dar boğazlardan bütün halinde çıkabilmenin yollarını arayıp, bulmalıyız. Bu yalnızca yönetimin değil, düşünen her beynin bu günlerdeki ilk görevi... Doğru zamanda, doğru yerde, uygun yardımı yapabilmek sanattır.

Uyanıp, sanal ideolojileri bir yana bırakıp doğrudan bu olayların ardındaki gerçeğe bakmamız, bakmakla yetinmeyip görmemiz lazım. Çevremizde soğuktan titreyen evsizler, var olan evini kış boyu nasıl sıcak tutabileceğini bilmeyen dar gelirliler, bir kapalı mekân, bir lokma yiyecek bulamadığı için yok olan canlılar var. Pişmanlıkların yerini sevinçlerin aldığı, sevginin, şefkatin tükenişlerden daha hızlı koştuğu bir dünya diliyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
İlhan 10 ay önce

Çok güzel süper bir anlatım olmuş Sayın Nilgün Serimoğlu herkesin olması gerekliliğinin düzeltilerek kaleme dökmüşsünüz teşekkürler sevgilerin ,güzelliklerin yardımlaşmanın sıcaklığın kucaklaşmanın bitmeyeceği bir yaşamı sağlamak olmasını anlatmışsınız,İnşAllah bunların olması dileklerimle, Saygılarımla,Sevgilerimle.

Avatar
Sema 10 ay önce

Yüreğinize sağlik

Avatar
İclâl Dönmez 10 ay önce

Kaleminize, gönlünüze, duyarlı yüreğinize sağlık sevgili Nilgün Serimoğlu hocam.Sevgiler...

Avatar
Mehmet Orhun Okumuş 10 ay önce

Yapıcı, destekleyici ve ümit verici olan bu yazı için çok değerli Nilgün Serimoğlu’na teşekkür ederim.

Avatar
İLKER ÖZEN 10 ay önce

Nilgün hanım kaleminize saglik; bu etkileyici yazı için teşekkür ederim.

Avatar
Nejdet Hasırcı 10 ay önce

Tesbitleriniz , görüşlerinize tüm kalbimle katılıyorum Nilgün Hanım.

Avatar
Nejdet Hasırcı 10 ay önce

Tesbitleriniz , görüşleriniz ne kadar anlamlı. Tüm kalbimle katılıyorum.

Avatar
Çiğdem özen Ersoy 10 ay önce

Pişmanlıkların yerini sevinçlerin aldığı, sevginin, şefkatin tükenişlerden daha hızlı koştuğu bir dünya diliyorum.
Bu sözünüz ne kadar güzel olmuş, kaleminize sağlık