Yine Alexandre'nın evinde gerçekleşti. Sözlerine şöyle başladı: "Dünyada, payıma düşenden fazla kadın tanıdım ama hiç kimse ben de Türk kızı Balca kadar derin izler bırakmadı. Balca yüzümde dövme gibi dokunsam ona değiyorum, aynaya baksam onu görüyorum. Yalnızca bunlar değil, bana değerli bir armağan bıraktı."

"Nedir o?"

"Her şeyi ayrıntıları ile anlattı, anlattı... Ben dinlemekten o anlatmaktan yoruldu. "Müzeye başka gün gidelim, " dedim.

"Nasıl isterseniz, Ümran Hanım. Bir şey sormak istiyorum size. Nevres Hanım'a ilk gün kabalık ettim. Yazarları sevmediğimi hatta nefret ettiğimi söylemekle ona haksızlık ettim. Çok mahcubum. Bu yüzden mi beni kendisi değil de sizin dinlemenizi istiyor?"

"Yazarları sevip sevmemeniz onun umurunda değil. Yazarın kelebek gibi insanların saçlarına konmadığını, kimilerini rahatsız edip kimilerini silkeleyip uyandırdığını Nevres iyi bilir. Bir toplantıya katılsa, uzun süre kimseyi dinleyemez sıkılır, arka kapıdan çıkar gider. Kalabalıklardan hoşlanmaz. Öyle ropartaj falan da vermez. Ona kalsa kitaplarının üstüne ismini bile yazdırmaz. Ayaklarına ayrı renkte çorap giyer. Örneğin biri siyah, değeri pembe… Geceleri balkonundaki çardakta yatar. Üstüne pullarla işlemeli pamuk yorgan örter. "Ay ışığının altında parlayan pullarım yıldızlarla iletişim kuruyor," diyerek kendiyle eğlendirir.

"Bayağı tuhafmış."

"Tuhaf değil farklıdır. Nevres, insanda alışkanlık yapar."

Alexandre ile söyleşimiz böylece sona erdi.

Sıra geldi romandan kesitlere:

Üniversite yıllarım, aşk için verdiğim mücadele ve hayallerim heba oldu... Umudumu çoktan yitirdim... Umudunu yitiren kişi ölüdür. Yaşamla, bundan böyle hiç ilgilenmeyen, hayatı yaşamaktan çok katlanılması ve kendimi korumam gereken bir savaş alanı gibi görmek ne kötü Tanrım!

Hayat benim için korku tireni gibiydi, istediğim yerde durmuyor. Çocukluğumun diliyle, gençliğimin aşkını yaşamadan yaşlandım. Bedenimin ateşi söndü sönecek. Kanım tenime uzak. Dudaklarım öpülmeyi unuttu dondu donacak. Elveda Paris! Elveda...

Tanrı'nın bilmediğim bir hesabı olmalı benimle. Yüreğim üşüyor. Tanrı' nın verdiklerine şükretmeliyiz öyle mi? Neyin şükrünü edeceğim? Çocukluğumu, gençliği göstererek aldı elimden. Gençliğime doymadan yaşlandım ben... Ateşim söndü... Yüreğim üşüyor... Kar ne güzel yağıyor. Artık acıkmıyorum... Artık yaşamıyorum... Yeter ki basmayın üstüme, basınca kirlenir kar...

Sevgili okurlarım, bundan sonraki yazımda, Nevres Kırdar Pfister'in BENİM İÇİN AĞLA romanında geçen, kasabanın en kurnaz hırsızı, en iyi hafiyesi olan Günyamin' den ve diğer kahramanlardan bahsedeceğim.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.