"Aloo, iyi günler Alexandre... Hikâyenizi yazmaya başladım."

"Beni çok memnun ettiniz."

"Sizi memnun etmek için değil, hikâyeniz etkileyici olduğu için yazıyorum. Etkilenmeseydim yazmazdım... Sevgiliniz olan Balca, rakibiniz olan Yazar hakkında ve hikayenin diğer kahramanları hakkında ayrıntılı bilgi verebilir misiniz?"

"Tabi."

"Arkadaşım Ümran Çetin müsait olduğunuzda sizi dinleyecek. Şimdi kayıt cihazı almaya gidiyoruz."

"Kayıt cihazı ben de var. Bu gün cumartesi olduğu için müsaitim."

"Ümran Hanım'ın telefonunu veriyorum. Randevunuzu birlikte kararlaştırırsınız."

"Okey..."

Gece gündüz yazı yazan bir yazarla müze gibi bir evde oturmaktansa Alexandre'nın hikayesini dinlemek bana oldukça çazip geldi. "Alexander'ya sormamı istediğin sorular var mı?" dedim Nevres'e.

Yazılarından başını kaldırmadan, "Sen akıllı kadınsın, üstelik şairsin ne soracağını iyi bilirsin... Duygularını iyice deş."

Bu sırada, Alexandre' dan telefon geldi. Hazırlandım, tam kapıdan çıkacağım,

"Çantamdakini aldı mı?" dedi. Kastettiği, bayıltıcı spreydi. Her zaman her şeye karşı temkinli ve dikkatli yaşar Nevres. Çantasında spreysiz dolaşmaz. Dünyanın tekin bir yer olmadığını söyler. Kastettiği spreyi çantama koydum. Çocuğuna seslenir gibi," Tuvalete ya da herhangi bir yere giderken çantanı başka bir yerde bırakma. Erkekler, kadınları çantalarını kurcalayarak tanırlar."

Nevres'e iyi çalışmalar dedikten sonra evden çıktım.

Alexandre, apartmanın önünde beni bekliyordu. Lacivert gözleri güven vericiydi. Biraz yürüdükten sonra, arabasını park ettiği yere geldik.

" Nereye gidiyoruz? "

" Benim eve."

"Bir ürperti hissettim, kafede konuşsak daha iyi olmaz mı?"

Yüzüme manidar bir bakış attı. "Söyleyeceklerim öyle ulu orta anlatılacak şeyler değil. Sizi rahat ettireceğimden kuşkunuz olmasın." içimden,

"Kuşkum olsa ne yazar, çıktım yola," dedim. Vardık adamın evine. Evi geometrik, eşyalarla doluydu. Duvarlarda tablo yerine matematik, formülleri, geometrik şekiller, koltukların hepsi ayrı renk. Mavi bir koltuğa oturdum. Alexandre ortadan kayboldu, sonra elinde iki fincan kahve ile yanıma geldi. Önümde duran masanın sağına soluna dokununca orta sehpa oldu. Kahveleri bu tuhaf sehpanın üstüne, kayıt cihazını da kahve fincanlarının yanına koydu. Başladı anlatmaya... Anlatıyor, anlatıyor anlatıyor... Onu dinlerken üstümden kamyon geçmiş gibi oldum. Yorulduğumu anladı, "Ara verelim, birlikte güzel bir yemek yiyelim, ben acıktım," dedi.

Evden çıktık, restorana gittik. Kayıt cihazını masaya koydu. Başladı anlatmaya, "Allahım, delireceğim. Yediğim yemek mideme mi yoksa beynime mi gitti anlayamadım. Bir de bu adamın anlattıklarını roman haline getirecek olan Nevres'i düşündüm. Ben bunları düşünürken, Alexandre,

" Yarın sizi Orsay Müzesine götürmek istiyorum. Sonra anlatmaya evde devam ederim. Ne dersiniz Ümran Hanım?"

"Şu an bir şey diyemem. Yarın size haber veririm."

Eve geldiğimde Nevres çalışıyordu, çalışmaktan yorulmuş gözleri bana baygın bakıyordu. Sanatın buruk havasını solurken, çektiği doğum sancılarını benzeyen hazzı benden saklamadı. Sanatçılığına, derinlik ve duygu kazandıran yaradılışındaki metanete hayranlık duydum. Kayıt cıhazını masasına koyarken, elimi tuttu. Boynuma sarıldı. Bu dünyada arkadaştan yana benim kadar şanslı olan var mıdır? Yoktur Ümran, yoktur...

Bu sözler bütün yorgunluğumu aldı. Alexandre' ya telefon ettim. "Yarın, sizi dinlemeye hazırım."

Sevgili okurlarım size her şeyi anlatacağım, her şeyi!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.